Ey Kudus!



فلسطين/ FİLİSTİN
28-30.07.2016

Hangimiz çocukluğumuzdan bu yana Filistin mücadeleleri, eylemleri ve halkının cesaretleriyle büyümedik ki. Biz bombaları fotoğraflardan görürken onlar bombalara maruz kalıyorlar, yahudiler tarafından evlerinden çıkarılıyorlardı. Çocukluğumda Tv'den izleyip en çok hatırladıklarım yahudilerin yerleşimcilerin Filistinli aileleri evlerin zorla çıkardıkları, bu zulme direnen güçlü kadınlar ve bu zulm ortamının içine doğan kendisine silah yönelten askerlere karşı taş atan çocuklardı. Filistin'e gidip kardeşlerimize destek verenlere özenirdik hep. Çocuk yüreklerimiz şehitlerimize ağlardı, hep bir gün Filistin'e gidip Müslüman kardeşlerimiz gibi mücadele edip şehit olmak bu kutlu makama erişmenin arzusu içerisinde hayaller kurardı. Kalbimiz bir gün Çeçenistan'da bir gün Filistin'de, bir zaman sonra Irak'ta, şimdilerde Suriye'de. İslam öyle bir din ki kendisiyle dinden başka bağın olmadığı, hiç görmediği insanlara karşı sıcak hissettiriyor, onların acıları seni de yakıyor. Hele bir de çocuk kalbi o kadar temiz ki o yaşlarda kendi yaşıtlarını bu kadar cesur görünce yanlarında olmak istiyor.


Filistin marşları ve ilahileri dinleyerek büyüdü neslimiz: Ey kudus, Birazdan kıyamet kopacak, Siyonizme vur, Bekle bizi Kudüs bunlardan bazılarıydı. Hepimiz hatırlarız bunları söylediğimiz günleri. Arapça bilsek de bilmesek de Arapça neşitleri de dinlemişizdir: Bizden sana binler selam, Yeryüzü de bizim Kudus de bizim, Üzülme Allah seninle ey ulu millet, İsrail'in güvenliğini sars. Belki tekrar dinleyip hatırlamak istersiniz. Aah neşitlerdeki kadar cesur olabilsek!

Bu yazımı turistik bir yazı gibi yazmayacağım elbette. Filistin hiçbir zaman bizim için turistik bir yer olamaz. Bu rıhlem bilmem kaç yıllık duamın kabulüydü. 2016 yazında Ürdün'de Arapça eğitimi için bulunduğumuz bir sırada Edep'teki arkadaşlarımızla ve müşrifelerimizle Kudüs'e 3 günlük bir rıhle yapmıştık. Amman'dan 2-3 saatlik bir yolculuk aslında. Ancak önceden uyarılıyoruz İsrail tarafından geri çevrilebileceğimize ya da uzun saatler boyunca bekleyebileceğimize dair. Nitekim öyle de oluyor, hem sınırdan girişte hem dönüşte 3-4 saat hiçbir sebep yokken bekletiliyoruz. Hepimiz hakkında araştırma yapılıyormuş kendilerine dair bir tehdit oluşturup oluşturmayacağımıza dair.

Bütün bekleyişlere rağmen sonunda adım atmıştık Filistin topraklarına, ziyaretimiz Kudüs'eydi. İşgalden yorgun ama yılmamış bir Kudüs.

القدس/ Kudüs/Jerusalem

Kuds kutsal tapınak, Jerusalem ise barışın şehri anlamına geliyor. Farklı dinlerden, farklı kültürlerden insanlar Müslümanların egemenliğinde barış içinde yaşıyor ta ki İsrail işgaline kadar. O gün bugün Küdüs'te barıştan eser yok. Ne Nekbe'de (1948) ne de Nekse'de (1967) kurtarılamıyor. Şimdilerde ise durum çok farklı değil.



Üç kitabi dinin mensupları Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler için kutsal olan bu şehir biz Müslümanlar için bambaşka bir anlam taşıyor.

Hz. Davud'un krallığına, Hz. Süleyman'ın mabedine, Hz. Zekeriya'nın makamına, Hz. Musa'nın vefatına, Hz. Meryem'in mabed hayatına, Hz. İsa'nın çarmıha gerilemeyip  göğe yükselişine, Lut kavminin helâkına şahitlik eden, Peygamberimiz(sav)'in miraca buradan çıktığı, Ömer(ra)'ın fethlerle İslam topraklarına kattığı, Selahattin Eyyûbi'nin geri almadan hiçbir zaman gülmediği, Kanuni'nin imar ettiği, Sultan Abdülhamid’in muhafaza ettiği bu topraklar bizler için ayrı ayrı anlamlar taşıyor.

المسجد الأقصى/ Mescid-i Aksa


Peygamberimiz(sav)'in miraca çıktığı yerdi Aksa. Allah Rasulu çok üzgün olduğu bir gece Mescid-i Haram'dan Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya gönderilmiş (İsra hadisesi) oradan da da göğe yükseltilmişti(Miraç hadisesi). Mescid-i Aksa ilk kıblemizdi, Mescid-i Haram'dan önceydi. Allah(cc)'ın ayetlerinde yer alıyordu.


سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آَيَاتِنَا إِنَّه هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ    القرآن الكريمسورة الإسراء، الآية 1

"Kulunu, kendisine birtakım ayetlerimizi göstermek için bir gece Mescidi Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa'ya yürütenin şanı pek yücedir." (İsra, 17/1)

Allah Rasulü'nün hadislerinden okuyorduk Müslümanların üçüncü kutsal mekanını.


لا تُشَد الرحال إلا إلى ثلاثة مساجد: مسجدي هذا، والمسجد الحرام، والمسجد الأقصى


"Yolculuk ancak şu üç mescidden birine olur: Benim şu mescidime, Mescidi Haram'a ve Mescidi Aksa'ya." (Müslim, Kitâbu'l-Hacc, 15/415, 511, 512)

Orası Beytu Makdis'ti.

Bizse Mescidi Aksa'ya ilk olarak Zeytindağı'ndan bakmıştık.



Mescidi Aksa sınırlarına girdiğimizde hissettikleri kağıda dökmem mümkün değil. Allah'ın mübarek kıldığı topraklara giriyoruz ve müthiş bir atmosfer karşılıyor bizi. Mescidlerinde namaz kılmanın,ibadet etmenin kat kat sevap olduğunu düşünmek de iştiyakı artırıyor tabi. Aksa'nın koruyucularıyla halkla hemhal olmak istiyoruz. Gördüğümüz herkesle konuşmaya çalışıyoruz mescidlerde. Hatta onlar bizden önce başlıyorlar söze. Bizi gördüklerine o kadar seviniyorlar ki anlatamam. Aksa'daki Müslüman kardeşlerimizin  kucaklamasını düşündükçe bile bu kutsal topraklara gelmenin ne kadar önemli olduğunu anlıyorum. Kardeşlerimiz onları yalnız bırakmamızı istemiyor, bizi yanlarında görmek onları mutlu ediyor. Onları mutlu görmek de bizleri. 

Filistinli ve Türkçe bilen Musa abi bize her yerin ayrı ayrı hikayesini anlatıyordu . Gezi boyunca bize rehberlik etti. Orada Aksa mescidi imamı Ali Abbasi ile tanışıp fotoğraf çektirme fırsatı bulduk.
Bu arada önemli bir bilgi olan Kubbetus Sahra ve Mescidi Aksa farkını belirtmek istiyorum. Mescidi Aksa; Aksa mescidi, Kubbetus Sahra,Ruhlar Kuyusu, sebil gibi yapıları içine alan 150 dönüm büyüklüğündeki araziyi içine alan bölge iken Kubbetus Sahra bu bölgenin içerisindeki sarı kubbeli mesciddir/cami. 

Hz. Meryem’in mescidi, Hz. Ömer’in namaz kıldığı, Peygamber Efendimizin (sav) bineğini bağladığı, peygamberlere namaz kıldırdığı, Miraç’a yükseldiği, Gazali'nin de İhya-i Ulumuddin eserini yazdığı bu topraklarda Kıyamet Kilisesi'ne, Ömer(ra) Mescidi'ne, Hz. Zekeriya’nın makamına, Eski şehire, Tapınak tepesine, Ağlama duvarına, Zeytindağı'na, Kutsal kabir kilisesi, Kubbetus Sahra, Doğuş Kilisesi'ne gidiyoruz. Gidiyoruz ama Ağlama duvarına alınmıyoruz. Müslüman bir grubu  tehdit olarak görüyorlar. Tek tek girmek isteyenleri aldıklarını sonradan öğreniyoruz. 

Kıyamet Kilisesi'nin hikayesi ise gerçekten ilginç: İsa(as)ın çarmıha gerildiğine inandıkları noktada yapılan kilisenin kapısının anahtarı yüzyıllardır Osmanlı'nın belirlediği Müslüman ailelerde duruyor. 
Kilisenin karşısında ise Ömer Mescidi var. Ömer(ra) şehri fethettiğinde ona burası da dini bir mekan denilerek Kıyamet Kilisesi gösteriliyor namaz kılması için. "Benden sonra gelen Müslümanlar da ben burada namaz kıldım diye namaz kılmak, cami yapmak isterler." düşüncesiyle namazını başka bir yerde kılıyor. O günden bu yana Kıyamet Kilisesi'nin çan ve ayin sesleriyle Ömer Mescidi'nin Kur'an ve ezan sesleri birbirine karışıyor. 

Rabbim, Kudüs'e gitmeyi, o atmosferi  tatmayı bize nasip etti. Bu toprakların güldüğünü, Müslümanların egemenliğialtında yine insanların birlikte mutlu yaşadığını da bize göstersin. Dua dua yükselsin.

Amin...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder