Fersah Fersah Londra


Bismillahirrahmanirrahim


Besmeleyle başlanan her işte hayır olduğu gibi gezide de elbette hayır vardır.De ki: "Yeryüzünü dolaşın ve Allah'ın (insanı) nasıl (harikulade bir şekilde) yoktan var ettiğini görün! Allah işte bu şekilde ikinci hayatınızı da var edecektir; çünkü Allah her şeye kâdirdir!"(Ankebut 20). Eğer bu ayeti daha önce okuduysanız şimdi bir daha düşünün. Seyahat etmeyi Allah’ın kelamı olarak okumaya başladığınızda anlamı daha da zenginleşir. Yaptığımız seyahat turistik olmakla beraber manevi bir anlam da kazanır. Ben de bu minvalde Londra’yı gezmeye karar verdim. Tabi bu geziler elbette uzun bir serüvenin başlangıcı olacaktı. Eşimle beraber Londra’da yaşadığımız için bulunduğumuz şehri bilmek, tanımak istiyorduk. Bunun için bir plan yaparak gezmeye başladık. Ayrıca gezerek edindiğim tecrübelerden başkalarının da yararlanmasını umduğum için yaptıklarımı blogumda yazmaya da karar verdim ve kaleme aldım. Bu yolculuk aslında içinde bulunduğumuzkültürü daha yakından tanımak, insanların yaşama biçimlerini öğrenmek, hayata bakış açılarını daha iyi anlamak ve tarihlerini mimarileriyle iç içe geçmiş bir biçimde tanımak içindi.


Londra, her milletten insanı içinde barındırmasıyla son derece kozmopolitan yapıda bir şehir. Başkentte çeşitli milletlerden çok sayıda Müslümanın yaşadığını söyleyebilirim. Çevrenizde yaşayan insanlar İngiliz’den daha çok Hint, Arap, Türk, Polonyalı, Pakistanlı, Amerikan, Rus, Kosovalı, Çinli, Koreli ya da Afganistanlı olabilir. Bu uluslararası yapı beraberinde çok kültürlülüğü de getiriyor elbette. İngilizlere ait fish and chips ve birkaç yemek dışında çok fazla özel bir yemek de bulunmadığından yemek ve gıda sektörünü buranın yabancıları elinde tutuyor. Özellikle Türk restoranları ve Türk marketleri aranan ve sevilen mekanlar arasında bulunuyor.



Bahsettiğimiz şehir Londra olunca ise Romalılar’dan bu yana köklü bir geçmişi yanında getiriyor. İngilizlerin tarihte var olmasıyla yeni bir dönem başlıyor. Mimari’de yoğun bir Avrupai tarz kendini belli ediyor. Tüm Avrupa şehirlerinin birbirine benzemesiyle birlikte bu şehir Victoria evleriyle ününü yayıyor. Dümdüz bir coğrafyaya sahip Londra, kırmızı tuğladan ince ince örülmüş binalarla muntazam bir şekilde inşa edilmiş olduğunu görürsünüz. Şehrin dört bir yanında bu intizamı hissedersiniz. Böylelikle gezinin en zevkli yanlarından biri de estetik zevkinize hitap ediyor olmasıdır. Bu intizam aynı zamanda insana Allah’ın yeryüzünde kurduğu düzeni hatırlatıyor. Her şey nasıl yerli yerince yaratılmışsa, yaratılmış olan da o düzenin içinde bir düzen kurmaya muktedir olabiliyor. Doğanın bozulmamış hallerini gördükçe onunla birlikte olma isteğiniz de canlanıveriyor. Bu açıdan Londralıların çok şanslı olduğunu söyleyebilirim. Çünkü şehir yeşile doymuş durumda, neredeyse her mahallede parklar bulunuyor ve hava genelde soğuk, rüzgarlı ve yağmurlu olmasına rağmen şehrin sakinleri parklarda yürüyüş yapmaktan, çocuklarını oyun alanlarına götürmekten geri durmuyorlar. Yine de şehrin üzerindeki bu kasvetli hava insanın haleti ruhiyesini değiştirerek karamsarlığa neden olabiliyor. Havanın daima kapalı olması, güneşin yüzünü zar zor göstermesi nedeniyle havanın az da olsa açık olması durumunda bile sokaklar son derece kalabalık oluyor. Londra halkının güneşin ışıklarına hasret olduğunu söylersek yerinde bir tabir olur. Ulaşım ağının son derece gelişmiş olduğu Londra’da pek çok yere metro ve trenle gidilebiliyor ve aynı zamanda bisiklet kullanımı teşvik ediliyor. Amsterdam ve Stockhnolm kadar olmasa da sıklıkla bisiklet kullanıcılarına rastlayabilir, siz de bir bisiklet kiralayıp rahatlıkla kullanabilirsiniz.


Dairesel şekilde bölgelere ayrılan şehirde şehir merkezi en içteki bölge sayılıyor. Tarihi ve turistik mekanların ve iş yerlerinin merkezde olmasından dolayı hem yerliler tarafından hem de turistler tarafından en uğrak noktalar merkez bölgeler oluyor. Londra’nın sembolleri şehir merkezinde toplanmış. Doksan yaşını aşmış kraliçenin kentin orta yerinde bir sarayda yaşadığını düşününce biraz garip geliyor tabi -daha doğrusu kraliçe kavramının, monarşik unsurların hala bu yüzyılda var olması daha şaşırtıcı.



Londra parklar şehri olduğu kadar, müze ve galeriler şehri de. Havanın soğuk olduğu günlerse özellikle her tür müze ve galeri gezilebilir, en meşhur müzelerinden British Museum içinse uzun zaman ayırmak gerekir. Firavun’un Musa(as)ın peşinden giderken Kızıldeniz’de helak olduğunu ayetleri okuduktan sonra cesedinin o müzede olduğunu bilmek ve bizzat şahit olmak son derece ibret verici ve dehşet dolu. Allah’ım bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil (Fatiha 7). Eğer gezi süresi kısıtlı değilse bize mimari açıdan Boğaziçi Üniversitesi’ni hatırlatan dünyanın en iyi üniversitelerini de gezmenin faydalı olduğunu düşünüyorum. Dünyaca ünlü ama ticari kurumlar haline gelmiş üniversiteleri de yakından görüp nasıl bir ortama sahip olduğuna şahitlik etmek, üniversite öğrencileriyle konuşmak ve deneyimlerini paylaşmak insanın ufkunu açıyor. Özellikle ülkedeki tüm üniversitelerin ücretli olduğunu, uluslararası öğrencilere iki üç katı ücret istediklerini ve burs vermediklerini öğrenince ülkemizde en iyi devlet üniversitelerinde bile ücretsiz eğitim aldığımızı düşünerek şükrediyoruz. Camilerine gelecek olursak ezan sesinin duyulmadığı bir memleket olduğu aşikar olmakla birlikte belli yerlerde yaşayan Müslüman sayısına göre cami ve mescidler de bulunuyor. Gezi sırasında namaz vakti girdiğinde yakındaki cami ve mescidler aranabilir, bulunamadığında parklarda, bahçelerde ya da herhangi bir mekanda da kılınabilir. Elhamdulillah ki yeryüzü bize mescid kılınmış. Ayrıca neredeyse hem semtte kurulan pazarlara da uğrayıp gezinizi tamam kılabilirsiniz. Ünlü pazarların bulunduğu Londra’da hem yerli hem turistik pazar anlayışı yer alıyor. Pazar arabalarıyla alışverişe çıkan insan sayısı çok olmakla birlikte bu mekanlar turistlerin de hoşuna giden uğrak yerleri arasına giriyor. Anlaşıldığı üzere gezilecek yerler arandığında Londra dolu dolu bir yer aslında, seyahat planı yapmak için harika bir nokta.

Planlanmış ve kazanımlar elde etmek umulan, yalnızca vakit geçirmek için çıkılan bir yolda inanıyorum ki hayırlar vardır. Her bir gezi maneviyatımızı güçlendiren, dostluklarımızı pekiştiren, tecrübe ve ilmimizi artıran, bize hayır kapılarının açıldığı bir yolculuk olsun. Dünya hayatının bir yolculuk olduğunu, bizimse bir yolcu olduğumuzu hatırlayalım.



Kervan Dergisi 1. sayısında yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder