Prague/Çek Cumhuriyeti:Gerçek bir Orta Çağ Şehri:Avrupa'nın Kalbi

Avrupa'nın kalbi

3 gün boyunca gezdiğimiz Prag, Orta Avrupa şehirleri arasında en beğendiğimiz şehirlerden biri oldu. Londra'dan Frankfurt'a bayram ziyaretine gitmişken yakın olan Prag'ı da ziyaret edelim istemiştik. Otobüsle 6-7 saatle gidilebilecek mesafede olduğundan otobüs kullanmayı tercih edip gece binip sabah inmiştik. 




Prag hakkında neler biliyoruz?


Prag hakkında genel bilgiler vererek başlamak istiyorum. Eski Çekoslavakya yeni Çek Cumhuriyeti'nin başkentliğini yapan Prag şehri halk arasında ''Avrupa'nın kalbi'', ''Altın şehir'' olarak biliniyormuş ve Çekçe Praha olarak ifade ediliyor ("City of 100 Towers", the "Rooftop of Europe" or the "Heart of Europe''). Rus işgalinden dolayı bir dönem komunizmle yönetiliyor ve mimarisinde de Rus etkisi kubbelerle açık bir şekilde görülüyor. 2. Dünya Savaşı'ndan pek de yara alamadan çıktığı için tarihi dokunusunu büyük ölçüde korumuş. Çekçenin konulduğu ülkede diğer Avrupa ülkeleri gibi Euro değil de Çek kronu(Kc) kullanıyorlar. 1 pound 33 krona eşitti biz gittiğimizde. Haziran'ın ortasında gittiğimiz için hava güneşli ve güzeldi. 




Şehirde ulaşım ağı olarak tramvay yaygın. Bu eski tramvaylar turistik yerlere gitmek için oldukça elverişli. Biz turistik yerlere yakın kaldığımız için tramvayla 10-15 dakikada ulaşıyorduk. Biletleri marketten alıyorduk 60 dk veya 90 dk içinde sınırsız yolculuk yapabileceğiniz biletler satılıyor ve 60 dk olan sanırım 1 pound civarı bişiydi. Tramvaya bindiğinizde içerdeki makineye okutuyorsunuz ancak sıkı bir kontrol olmuyor bayağı bireysel bir durumla karşı karşıyasınız. 




Birkaç hoş bilgi de vermek isterim. Mozart 38.senfonisini ilk kez Prague'ta seslendirmiş ve Prague ismiyle anılmış. Aşağıda Mozart'tan tekrar bahsedeceğim.




Şehrin her yerinde alt fotoğraftaki arabalarla turistleri gezdiriyorlar, gerçekten çok yaygın ve bana çok tarz gelmişti.





Old Town Square


Şehrin en turistik meydanı diyebilriz. Muhteşem belediye Sarayı,  Astronomik Saat, Tyn Kilisesi,Aziz Niklaus Kilisesi, Kinksy Sarayı, Jan Hus anıtının da içinde bulunduğu bir konumda. Yakınlarında da bol bol meşhur Tredelnik tatlısı yenilebilecek mekanlar var. Bu meydanın Orta Çağ'da pazar olarak kullanıldığını da belirteyim. Tarih Jan Zelivsky ve imparator Matthias'a karşı gelen 27 liderin de idamlarına tanıklık etmiş bu meydanda. 






Belediye Sarayı


Hayran kaldığım bina. Pek çok güzel bina gördüm Avrupa'da ancak nedense bu mimari beni çok etkiledi. Yapı, 1358 yılında inşa edilmiş ve dönemin 30 kadar sanatçısı bu muhteşem yapısına katkıda bulunmuş. 1989 yılında Kadife Devrim'ine tanıklık etmiş. İçerisinde Romanesk ve Gotik tarzda kısımlar bulunuyor. Giriş ücreti 290 Czk. Bu saray aynı zamanda 1918'de Çekoslavakya'nın kuruluşunun da açıklandığı yer olarak da biliniyor. Çek'in en büyük konser salonu Smetana da burada yer alıyor. Dış tarafında bulunan pek çok heykelin yanında ön cephede Prag'a Bağlılık mozaiği bizi karşılıyor.




Astronomik Saat/Ocloj

Birçok kez tadilata uğrayan ve 1410 yılında yapılan  saat dünya üzerinde çalışan en eski saat olarak biliniyor. 


Üzerindeki 12 saat dilimi 12 ayrı burcu temsil ediyor. Üçlü saatin ilk kısmında bulunan 4 heykel; ölüm, açgözlülük, sefa ve kibiri sembolize ediyormuş, ikinci kısmı vakti ve güneşle ayın hareketlerini gösteriyor, üçüncü kısımise tarih ve burçları gösteriyormuş. 


Maalesef ki biz gittiğimzde tadilat halindeydi. Önemli tarihi yerlerin tadilatta olması beni hep üzmüştür. Big Ben gibi bir durumda şu an. Biz göremedik ama çalıştığında  şu şekilde küçük bir animasyon yapılıyormuş:iskelet heykeli ölümü hatırlatmak için zili çalıyor,diğer figürler kafalarını sallayarak hareket ediyorlar ve horoz ötüyor. 1 dk içerisinde 12 havari pencereden geçiyor. 


Buraya tıklayarak Astronomik Saatt'in 600.yıldönümü kutlamalarını izleyebilirsiniz. Bu linkten de genel gösteriyi izleyebilirsiniz.


Bu saatin bir de hikayesi var: ''Bu saati yapan kör oldu'' gibisinden bir hikaye. Bu saati yapan usta Hanus, o kadar ilgi çekici ve özenle yapmış ki kral kıskanarak Hanus bu saati başka ülkeler için de yapmasın diye gözlerine mil çektirmiş. Ne manyak krallar varmış yahu😱 Hanus da kraldan intikam almak için kendisini saate asarak intihar etmiş ve saat 50 yıl boyunca hiç çalışmamış. 





Vltava Nehri

Charles köprüsünün üzerinde bulunduğu nehir.






















Karl Köprüsü/Charles Bridge


1342 yılında sel felaketi yaşandığında bundan önce bulunan Judith köprüsü zarar görünce yerine bir köprü yapılmaya karar verilmiş. Kral 4. Charles'ın emriyle yaklaşık 50 yılda inşa edilmiş. 1870 yılında ise her iki tarafına da savunma amaçlı kuleler yapılmış. Köprü üzerinde hristiyanlığı betimleyen 30 heykel de bulunuyor. Bunlardan en ünlüsü ise Nepomuklu Aziz John heykeli.




Bu tarihi köprü çok şükür ki yalnızca yaya girişine açık. Köprünün başındaki kuleye çıkarak harika fotoğraflar alınıyor. (€3,5) Ücret vermeden de en yüksek kata kadar çıkabilirsiniz. 



Konsept fotoğraflarına bayıldığım için bir tane almadan duramadım.



Köprüyü o kadar sevdik ki gece gündüz ziyaret ettik ve bol bol fotoğraf aldık.




St.John Nepomuk heykeli ile ilgili bir de efsane varmış: Kral, karısını kıskanarak karısının en yakın azizi Nepomuk'u köprüden attırıyor, daha sonra nehrin suları çekiliyor ve azizin cesedi karada başının etrafında beş yıldızlı bir şekilde bulunuyor, halk da onun suçsuz olduğuna inanıyor, böylelikle köprünün koruyucusu ilan ediliyor. O gün bugün Katolik halk, heykele dokunup dilek tutmaya başlamış. Kısaca batıl inanç. 






Elbette bunsuz olmazdı:

 


Tyn kilisesi(Church of Our Lady)


Yapımına 14.yy'da başlanıp 16.yy'da tamamlanmış bir kilise. Avrupa'da kiliseden bol ne var ki zaten. 80 metre yüksekliktekiiki kulesinden biri Havva diğeri Adem olarak isimlendirilmiş. Belli aralıklarla konserler düzenleniyor. Malumdur ki kiliseleri müzik salonları olarak da kullanıyorlar. Hatta Londra'daki mastır öğrencilerimden biri de kilisenin korosunda söylediğini belirtmişti Arapça dersimizde.  





Mala Strana/Lesser Town



13.yy'da Bohemya kralı 2. Ottokar'ın emriyle kurulan bölgede geçmişte daha çok Alman ve İtalyanlar yaşarmış. 14.yy'da kral Charles'ın emriyle genişletilmiş. Barok mimarinin yanında 16.yy'da meydana gelen yangından sonra yenilenerek Rönesans'ın izlerini de taşımaya başlamış. Ayrıca Prague Kalesi de bu kasabanın içinde yer alıyor. 






Prag Kalesi/Pražský Hrad


Premsyl hanedanı tarafından 9. yy'da inşa ettirilen kale Aziz Vitus Katedrali, Altın Yol/Golden Lane, Kraliyet Sarayı ve Yaz bahçeleri gibi önemli yapıların bulunduğu geniş bir alanda konumlanmış, Bohemya imparatorluğu ve kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu için yönetim merkezi olarak kulanılmış. Şimdi ise Çek Cumhuriyeti devlet konutu olarak kullanılmakta.




Lesser Town bölgesinde bulunan kale dünyanın en büyük kaleleri arasında sayılıyor. Kale diyorum ancak burası yukarıda da bahsettiğim yapıları içine alan geniş bir bölge. Hatta girişte güvenlik kontrolünden geöiyorsunuz, nitekim devlet erkanının da yaşadığı bir yer. Askerlerin nöbet değişimi oluyor ancak görsel olarak pek de anlamlı bir şey olduğunu söyleyemeyeceğim, çok basit bir değişim. 




Kale daha öncelerde İsveçlilerin ve Nazi Almanyası'nın istilasına uğramış. Franz Kafka'nın kız kardeşi ile birlikte kaldığı ev de burada bulunuyor. 






Aziz Vitus Katedrali


1344 yılında inşa edilmeye başlanan yapı 600 yılda tammlanabilmiş.Rönesans ve Barok tarzı kullanılmış yapımında ve içerisindeki süslemeleri Çek ressam Alfons mucha yapmış. Dönemlerinin kral ve kraliçelerin taç giyme törenlerinin yapıdığı yer haline gelmiş, kimisinin de mezarı olarak kullanılmış.




Çek Cumhuriyeti'nin en büyük katedrali olduğunu söyleyebiliriz. Kral 4. Charles'ın isteğiyle dinde daha güçlü olmak adına yapımına başlanmış. Ejderha heykellerinin katedrali kötü ruhlardan koruduğuna dair bir inanç varmış.





Wenceslas Meydanı/Vaclav Meydanı


Şehrin modern yüzü sayılan meydan kafeler, restoranlar, mağazalarla dolu. Orta Çağ'da at pazarı olan meydan 1969'da Jan Palach'ın kendisini yakması ve komunist rejimin yıkılması için yapılan Kadife Devrimi'ne  sahne olmuş. 1912'de dikilen Vaclav heykeli de meydanın başında yer alıyor. 




Petrin Tepesi ve Gözlem Kulesi


Finükülerle rahatlıkla çıkabileceğiniz tepede tek gözlem yeri olan kuleye bilet almak gerekiyor manzarayı görebilmek için. Nitekim bölge ormanla kaplı ve manzarayı seyretmek için başka yer bulunmuyor maalesef. Burası 1825 yılında halkın kullanımına açılmış. 15.yy'da üzüm bağları sayesinde ünlenmiş. 300 metre rakımlı tepede her yıl mayısta pagan ritüellerinin yapıldığını öğreniyoruz. Tepede ayrıca Aynalar Labirenti, Strahov Stadyumu,  Açlık Duvarı, Karel Hynench Macha Heykeli ve Aziz Laurentius Kilisesi gibi yapılar bulunuyor. Kule 1891 yılında Eyfel Kulesi örnek alınarak tasarlanmış.




Kuleden baktığımızda manzara şu şekildeydi:






St.Michael Church





Strahov Manastırı


Petrin Tepesi'nde buluna bir diğer yapı da Strahov Manastırı. 1140 yılında Aziz Nobert öncülüğünde bir grup din adamı tarafından kurulmuş. Komunist dönemde kapatılan manastır devrimle birlikte yeniden kullanıma açılmış. 




Dans Eden Ev


Haddizatında uzaktan bakıldığını das eden bir kadın ve erkeği andıran bina sağ tarafta erkeği temsil eden kısmını sol taratfa ise kadını temsil eden kısmını taşıyor. Dekonstruktivism tiliyle inşa edilmiş. O da nedir derseniz dik açısı olmayan kenarlarla inşa edilen postmodern yapıların tarzına deniyor. İzleyenlere karmaşa ve belirsizlik hissi veriyor. Daha önce gördüğüm örneklerine binaen bence son derece anlamlı, düzgün ve estetik bir bina. Moder sanattan hiç haz etmediğim halde, bu yapıyı gerçekten beğendim. Projesi 1992-1996 yılları arasında mimar Vlado Milunik ve Frank Gehry tarafından hayata geçirilmiş. Yapımında dansçı bir çift olan Frag ve Ginger'dan esinlenilmiş. Zamanında yapılmasına karşı çıkan halk hala barok ve gotik mimari bütünlüğünü bozduğunu düşünüyormuş, tabi haklılar onda. Vlatna Nehri'nin hemen yakınında bulunuyor, hava güneşliyse buralarda manzara izlemek harika oluyor. İçerisinde ise otel, restoran ve sanat galerisi hizmet veriyor.





St.Nicholas Kilisesi


18.yy'da inşa edilen kilise Mala Strana bölgesinde bulunuyor.  Fresklerini Frantisek Xavier Palco ile Jan Lukas Kracker’in yaptığı, kilisenin önünde ve içerisinde yer alan heykellerinin büyük kısmının ise Ignac Frantisek Platzer tarafından yapıldığı biliniyor. İçerideki piyanoyu Mozart Prag'taki yaşamı boyunca çalmış. Bu nedenle de klasik müziğin merkezi haline gelmiş. Prag sokaklarında pek çok defa klasik müzik konserleri reklamlarına rastlamak mümkün. Mozart demişken, Mozart'ın en sevdiğim eseri Greensleeves'i de paylaşmak isterim. Üzerine tıklayarak dinleyebilirsiniz. Lise yıllarımda seçmeli aldığım müzik dersinde Mozart'ın hayatını anlatan Amadeus adlı müzikali de tavsiye ederim. Aldığımo ders ve müzik hocalarım sayesinde müziğe dair pek çok şey öğrenmiştim. Klasik müziği sevdiğim dönemler de o dönemlerdi. Bir de yine derste izlediğimiz Koro(Les Choristes) drama müzikalini de tavsiye ederim.


John Lennon Duvarı

1980 yılında müzik grubu olan The Beatles üyelerinden John Lennon'ın,İngiliz şarkıcı, öldürülmesinden sonra Praglı gençler tarafından barışın simgesi olarak resmi çizilmiş duvara. Komunist rejim döneminde polis tarafından defalarca silinse de gençler tekrar tekrar çizmeyi başarmış. Yanına da The Beatles'ın şarkılarını sözlerini yazmışlar. Yuvarlak gözlükleriyle de ünlü olan John Lennon'ın resmini bir de Prag da görmek isteyenler için uğrak bir yer. Fransız büyükelçiliğinin ve küçük bir derenin hemen yanında bulunuyor. 




Barut Kapısı


15.yy'ın sonunda kral Vladislav tarafından inşa ettirilen yapı adınan da anlaşılacağı gibi top yuvası, mühimmat deposu olarak kullanılmış. Kral Yolu'nun başlangıç noktasında konumlanıyor ve üst katına çıkıp seyr almak isteyenlerin 100 czk ödemeleri gerekiyor. 




Bu şekilde arka tarafta manzaranın çıktığı gölgeli fotoğrafları almaya bayılıyorum.




Barut Kapısından bir de gece vakti geçelim.






 Kafka Musuem




Müzenin önündeki saçma heykeller bir yana bu müzede yahudi Çek yazar Frazn Kafka 6 yaşına kadar yaşamış. Alman diline hayranlığından dolayı ise eserlerini Çekce yerine Almanca yazmış. Biraz Kafka hakkında bilgi vereyim: Kafka, 1883 yılında Prague'ta dünyaya geliyor. Yüzü hiç gülmeyen adam diye biliniyor. Almanca konuştuğu için Çekler tarafından, yahudi olduğu için Almanlar tarafından sevilmiyor, kardeşleri Naziler tarafından öldürülüyor. Çirkin bulunduğu için de sevilmediği söyleniyor. Freud'u doğrular nitelikte babasının etkisi üzerinde çok büyük. Onu desteklemeyen zorba bir babası varmış ki yazdığı mektuplardan birinde şunu belirtiyor: 

Asker selamı vermeyi ve asker gibi yürümeyi becerdiğim zaman desteklerdin beni, ama ben geleceğin askeri değildim ya da iştahla yemek yiyebildiğim, hatta yanı sıra bir bira da içebildiğim zaman desteklerdin ya da anlamadığım şarkıları tekrar edebildiğim veya senin en sevdiğin lafları senin peşinden geveleyebildiğim zaman, ama bunların hiçbiri benim geleceğimin bir parçası değildi. Ve aslında bugün bile, herhangi bir konuda, ucu ancak sana da dokunuyorsa, zedelediğim veya benim şahsında zedelenen (Örneğin Pepa beni azarladığı zaman) senin onurunsa destekliyorsun beni. O zaman destekleniyorum, bana değerim hatırlatılıyor, yapmaya hakkım olan hamlelere dikkatim çekiliyor ve Pepa mutlak bir biçimde mahkûm ediliyor. Ama şimdiki yaşımda artık desteğine neredeyse hiç ihtiyaç duymadığımı bir kenara bıraksak bile, ancak öncelikle söz konusu olan ben değilsem, gelen desteğin bana ne faydası olacak?(Babaya Mektup)


En bilinen hikayesi ise Dönüşüm. Yine babasının büyük etkisi görüldüğü kitapta bir sabah uyandığında kendini böcek olarak bulduğunu anlatmıştır. Milena'ya mektuplarda evli sevgilisi Milena'ya olan duygularını açıklar, Şato adlı kitabında kendisini tasvir ederek K'nın hademe olarak bir okulda işe başlamasıyla yüksek bir mevkiye ulaşmak amacıyla verdiği bürokrasi mücadelesini anlatır. Arkadaşı Max Brod'tan eserlerini yakmasını ister. Asıl ününe ise öldükten sonra kavuşur. Ölümünden sonraları gerçeklikten kopmak, kişinin kendi içinde yaşadığı dünyada boğulması anlamına gelen Kafkaesk kavramı ortaya atılmış.


Kampa Adası

Çok da beklediğimiz bir ada şeklinde olmayan küçük adacık, en çok da değirmeniyle ilgimizi çekti. 15.yy'dan kalma şirin mi şirin bir değirmeni olan adada zamanında yaşayan nüfus keten işletmeciliği, çömlekçilik gibi işlerle uğraşırmış. 


Değirmen görünce çok heyecanlandım😇 Eski zamanlarda yaşıyormuş gibi:)




Yahudi Mahallesi-Josefov


Old town ile Vltava Nehri arasında bulunan mahalleye yahudilerin yerleşiminin 13.yy'da olduğu düşünülüyor. Bölgenin bir kısmı 1890lı yıllarda Prag'ı Paris'e benzetmek için yapılan çalışmalar sırasında yıkılmış. Bölgede 6 manastır ve yahudi mezarlığı bulunuyor. Bu sinagoglardan Eski Yeni Sinagogu 1270 yılında yapımı tamamlanmış ve hala aktif olan en eski sinagog olması ve şehrin ilk gotik yapısı olmasıyla  dikkat çekiyor. Meşhur İspnyol Sinagogu'nun ise yapımında ElHamra Sarayı'ndan ilham alınmış. 


Mahalledeki Eski Yahudi Mezarlığı Avrupa'daki en eski ve ve en büyük yahudi mezarlığı. Yer yetersiz olduğu için 12 katmana kadar mezar olduğu söyleniyor, anlaşılan derince üst üste gömmüşler ölüleri. 100binden fazla ölü yatıyormuş. 


Bu bölgedeki yahudiler Avrupa'nın en eski yahudileri olarak biliniyormuş. 16.yy'da iki kez kovulan yahudiler geri dönüyorlar ve 18.yy'da şehir nüfusunun çeyreğini meydana getiriyorlar. Yaklaşık 10 kadar cemaatleri bulunan yahudiler bir de İsveçlerle savaşta desteklerinden ötürü kırmızı üzerinde sarı Magen David olan bir bayrağa sahip oluyorlar ve Davud yıldızından tanınıyorlar. 4bin üzerinde yahudi ikamet ediyor. 


Havlivek Gardens



Kaldığımız yere de yakın olan bu parkta çok geniş bir yemek festivali vardı. Sıcak ve güneşli bir Prag sabahında herkes ailelerini alıp parka yemeğe gelmiş. Çok sayıda çeşit olmasından dolayı helal olabilecek sınırlı şeyler bulduk yemek için, zaten porsiyonları da atıştırmalık olacak kadar küçük ve yediğine değmeyecek kadar pahalı olan Avrupalıların yedikleri bizi hep şaşırttı hep üzdü. bir kez daha ''ülkemiz de ülkemiz'' dedik, ne kadar zengin olduğumuzu düşündük.


Kaşar kızartması burger ve lezzetli bir cinnamon roll/ballı tarçınlı çörek yedik.




Çarşı pazar







Hamleys 






sokaklar mis  gibi tarçın kokuyor


Ayrıca gidilebilecek yerler:

Cesky Crumlov:Vltava Nehri'nin devamında küçük bir kasaba


Prague National Museum:Biz gittiğimizde kapalıydı, belli bir süre açılmayacağını öğrendik.

Prague Ulusal Tiyatro


Klementinum


Ulaşım




Yemek

Seyf kebab




tortilla kebab ve seyf kebab yedik, helal ve lezzetliydi, porsiyonları büyüktü.


Extreme kebab




Türk dürümcüsü, dürümler gayet lezzetliydi.


Tredelnik tatlısı


Prag'ı Prag yapan şeylerin başında makara diye de bilinen tarçınlı Çek tatlısı geliyor. Dondurma, çikolata ve çilekle yenildiğinde inanılmaz enfes oluyor. 140 krona bu lezzeti ele edebiliyorsunuz. 








mekovnik




cevizli  tatlı pek hoşuma gitmedi


kremrole 17 kron hafif bişi







Bir de smazeny syr yani kaşar kızartmasını tek başına yiyecektik lakin etlerle aynı yağda  kızarttıklarını öğrenince vazgeçtik.


Prag bizim için etkileyici ve büyüleyici bir seyahat oldu. Avrupa şehirleri arasında en beğendiklerimden. 3 gün ayırmıştık, iyi ki de o kadar yapmışız diyorum. Bu güzel şehri tanıdığım için çok memnunum. Yeni yollar bizi bekler. 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder