Amerika'da yeni bir yaşam:yerleşirken yapılanlar

Macera dolu Amerika (!)

Hayatımızda yepyeni bir dönem başladı. 3 yıl Londra'da yaşadıktan sonra Amerika Birleşik Devletleri'nin Washington D.C. eyaletine taşındık. Bu yazımda taşınmaya nasıl karar verdiğimizden, bu maceraya neden atıldığımızdan ve Amerika'da yaşamın özelliklerinden bahsedeceğim. Elbette İngiltere ile çokça karşılaştırmalar yapacağım.





Maceramız aslında bu sene başlamadı. Dünya vatandaşı olmamızın ilk adımları benim için üniversiteyi ailemden uzak bir şehirde okumakla başladı. Eşim de ben de Almanya'da dayısı, Hollanda'da teyzesi, Belçika'da halası olmayan nadir Türk vatandaşlarındanızdır herhalde😁 Şehir dışında bile bir akrabası olmayan birinin Ankara'dan çıkmasıyla başlar aslında her şey. Üniversite okumak için İstanbul'a gidişimiz oradan nispeten yakın olan Londra'da bir hayat kurup iş hayatına girmemiz ve nihayetinde okyanus ötesi denilen Amerika'da akademik hayatımıza devam etmemizle maceramız boyut değiştirdi. Çok şükür ki adım adım uzaklaştık, yoksa bizim için çok zor olabilirdi memleketimizi bırakıp uzun bir yolculuğa çıkmak.

Biraz Londra'daki hayatımızdan bahsetmek istiyorum. Nitekim artık orada bir ömür yaşayabileceğimize inanmışken, düzenimizi kurmuşken bırakıp gelmek gerçekten zor oldu. Londra'da çalışıyorduk ve düzenli bir hayatımız vardı. Sosyal hayatlarımız, yoğun çalışma hayatımız, pek çok arkadaşımız ve hareketli bir yaşamımız vardı. Tabi pek çok da değişikliğimiz. Sık sık ev değiştiriyorduk, hayatımıza yenilikler giriyordu, pek çok değişiklik oluyordu hayatımızda. Ancak hayatımızda eksikliğini hissettiğimiz ve arzu ettiğimiz bir şey vardı: Akademiye girmek. Bunun için de en iyi yolun Amerika olduğunu biliyorduk. Açıkçası akademi en iyi Amerika'da olur düşüncesi bir yana burslu okumak isteğiyle başvurularımızı yaptık. İngiltere'de ve dahi Avrupa'da üniversitelerin öğrencilere ücretli olması, Avrupa Birliği vatandaşlığı olmayanların burslardan yararlanamıyor olması üniversitelerden kabul almamıza rağmen doktora yapmamıza engel teşkil ediyordu. Londra'nın merkezinde bulunan UCL'den kabul almama, orada araştırma asistanlığı yapmama ve hatta tam karşısında oturuyor olmamıza rağmen £26,000 yıllık ücreti olması Amerika'yı düşünmemiz için yetti ve arttı bile diyebilirim. Tabi ki bu süreç kolay olmadı. Bu sürece girmeli miyiz diye düşünürken Amerika'da doktora yapan arkadaşlarımızın tecrübelerini dinledik ve tavsiyelerini duymak istedik. En azından denemeyi düşündük ve bu sürece girmeye karar verdik. 

Tam zamanlı çalışmak, fazla mesaiye kalmak ikimizi de hayli yoruyordu, iznimiz çok az oluyordu ve Türkiye'ye aile ziyaretine sıklıkla gidemiyorduk. İşlerimizden memnunduk ancak kendimizi daha fazla geliştirmek ve bir şeyler üretmek istiyorduk, bu nedenler akademiye yönelişimizi etkiledi. Akademideki esnek çalışma saatleri de beni ayrıca cezbediyordu. Yaz tatillerini tamamen Türkiye'de geçiririz hem ailelerimizi hem de arkadaşlarımızı rahat rahat ziyaret ederiz diyorduk. Tabi bu hayallerimiz eşimin yaz araştırma asistanlığının da olduğunu öğrenince suya düştü ancak o zamanlar onu bilmiyorduk tabi. Bir de akademideki esnek çalışma aslında hayatın her anında zihin doluluğu getiriyor. Sabah, akşam, haftasonu, yazın her daim derslerle ve araştırma konunuzla meşgul oluyorsunuz. Öğrenci hayatına ve belki de düşük standartlara geri dönüyorsunuz. Avantajlarını ve dezavantajlarını daha konuşabiliriz. 

Macera dolu Amerika konusuna geri dönersek, kabul almamızla bu hikaye başladı diyebilirim. Hala kararsızdık ve acaba Londra'yı, işlerimizi terk edebilir miyiz diye düşünüyorduk. Vize konusunda da birtakım sıkıntılar yaşadık ve sonunda Londra'dan Amerika vizemizi aldık. Artık Londra'daki evimizi boşaltmamız gerekiyordu. Zaten eşyalı evler olduğu için diğer küçük eşyaları dağıttık ve şahsi eşyalarımızı da Amerika'ya kargoladık, bir kısmını da alarak Türkiye'ye ziyarete gittik. Oradan da Amerika'ya yolculuk yaptık. 

Eşimin doktorasını yaptığı üniversite Washington D.C. eyaletinde ve benim mastır yaptığım üniversite ise New York şehrinde. Bu nedenle çılgın bir kararla eşimin asistanlığı da olduğu için D.C. de ev kurmaya ve benim her hafta New York'a gitmeme karar verdik. 

Washington D.C.de 2 hafta boyunca evimizi aradık ve ilk gezdiğimiz evi tuttuk açıkçası. Derslerimiz çoktan başlamıştı ve bizim yerleşmemiz gerekiyordu. Londra'nın aksine burada eşyalı evlere denk gelmiyorsunuz ve tüm ev eşyalarını kendiniz almak zorundasınız. Böcek, tahtakurusu sorunları sık yaşandığı için de özellikle kanepe, yatak gibi eşyaları 2. el de almak istemiyorsunuz. Bu nedenle en baştan ev eşyaları almak durumunda kaldık. Tabi İkea'ya gidip ev eşyaları almak biraz yorucu oldu, bazılarını online sipariş ettik ancak çok acil olanları gidip bizzat almamız gerekti, kargoyu bekleyemedik. Bir kısmını Amazon'dan sipariş ettik. Bir kısmını da burada çok yaygın olan Walmart'tan aldık. Ayrıca market alışverişini de Walmart'tan yapıyoruz. Evimizi tutarken konum olarak dikkat ettiğimiz eşimin üniversitesine ve benim şehirlerarası otobüs durağına olan yakınlığı idi. Mümkün mertebe ikisinin ortasında bir yer aramıştık.

Washington özelinde Amerika'nın bazı özelliklerinden madde madde bahsedelim:

  • Biraz Washington D.C.nin demografik yapısından bahsedecek olursak, başkent olan bu şehirde/eyalette zenciler ve Hispanikler (Latin Amerika'dan göç edenler ) çoğunlukta. Zencilerin en çok yaşadığı eyalet diyorlar. Sokağa çıktığınızda beyaz görme olasılığınız çok az. 
  • Suç oranları bazı bölgelerde çok yüksek. Sitelerden mahallelerin güvenliğine bakabilirsiniz. 
  • Polisin gücü bu ülkede çok fazla. Trafik polisi dahi silahını çıkarıp sizi vurma hakkına sahip. Trafikte polis durdurduğu zaman kesinlikle arabadan çıkmamanız gerekiyor. Durdurduysa para cezası almanız içten bile değil. Bu cezalara itiraz edip mahkemede hakimin karsısına çıkabiliyorsunuz. Bizim sokak gibi pek çok yerde polis duruyor.
  • Ev bakmak için Zillow diye bir site çok yaygın. Buradan baktığınız evlerde emlakçılara yazarak görüşem ayarlayabilrsiniz. Burada townhouselar dışında apartmanlar bulunuyor. Apartmanların sahibi çoğunlukla şirketler oluyor. Şirketle görüşüyorsunuz. Evlerde çamaşır ve bulaşık makinesi hatta kimi zaman yukardan aydınlatma bile olmayabiliyor. Fare yaygın bir sorun olduğu için evdeki delikleri iyi araştırmak ve daha önce fare çıkmış mı sormak gerekebilir. En çok New York'ta çıkıyor. Diğer eyaletlerde nispeten daha az. Restoranlara yakın evlerde, eski evlerde-ki nerdeyse hepsi eski- çıkma ihtimali daha fazla. Ormanlara yakın yerlerde haşere sorunu, yazları özellikle sivrisinek sorunu oluyor. Sivriler için her evde sineklik oluyor. Bu sivrisinek cinsi biraz ilginç. Çok sık ısırıyorlar ve ısırdıkları yerler büyük büyük şişiyor, bir anda tombalak bir ele sahip olabiliyorsunuz mesela. 
  • Neyse ev konusuna geri dönecek olursak burada evler eşyalı değil İngiltere'deki gibi. Eşyalı olanlarda da tahtakurusu yaygın bir sorun olduğundan eşyasız ev tercih ediliyor. Ev tutmaya karar verdiğinizde bir ücretle -biz kişi başı 45 dolar vermiştik galiba- eve başvuruyorsunuz. Kabul edilirse depozito ve ilk kirayı ödüyorsunuz. 1 senelik yapabildik biz kontratı daha kısa süreli yapmadılar. Ancak şirkete ve eve göre değişebilir. 9 aylık kontrat yapanlar da olmuş. Biz küçük bir apartmanda 1+1 bir ev kiraladık. Çamaşır makinesi apartmanın alt katındaydı ve her yıkama $1.5dı. Maalesef hiç güzel yıkamıyordu. Bulaşık makinesi zaten yok. Nedense ona rağmen beğeniyorduk. Kazan dairesinin üstünde olduğu için soğuk kış günlerinde gayet sıcak oluyordu. 
  • Ev tutarken dikkat edilmesi gereken bir konu da evin önünde park yeri olup olmaması. Kendi park yeri varsa, resident permit veriyorsa veya kalabalık olmayan bir street parkingi varsa iyi. Aksi takdirde parklar işkence olabilir ya da ekstra ödeme yapmanız beklenebilir. 
  • Ev eşyaları Evler eşyasız olduğu için en baştan büyük eşya almanız gerekiyor. IKEA ilk yolunuzun düşeceği yer oluyor. 1 sene içinde iade hakkınız da oluyor matris hariç. Evinize de online sipariş verebilirsiniz ama biraz uzun sürebiliyor. En iyisi İKEA'ya gidip eşyaları müşteri hizmetlerine götürüp bunları evime getirin demeniz. $60-70a yapıyorlar, böylece birkaç günde geliyor. İKEA dışında Walmart ve Amazon'dan da ev eşyalarına bakabilirsiniz. Biz bu üçünün kombinasyonundan almıştık. Daha önceki evlerimiz hep eşyalı olduğu için eşya ile uğraşmak bize bayağı zor geldi açıkçası. 

  • Faturalar: Evi tuttuktan sonra faturaların hepsi içinde değilse elektriği, gazı üstünüze almanız gerekiyor. İnternet açtırmak gerekiyor. Bunlar da her eve göre değişen işler. Gaz için merkezdeki Washington gaspa gitmiştik mesela. İlk evimizde ısınma ve su kiraya dahildi. Gaz, elektrik, internet ödüyorduk. Hiç çıkmayız diye girdiğimiz evden bile taşındık. Anladık ki biz taşınmanın bağımlısı olmuşuz. 

  • Park yerleri evinizin önünde caddede olabilir, evinizin garajı olabilir. Park konusunda kısıtlamalar olabilir. Sadece mahalle sakinleri park edebilir, belli saatlerde park yasaktır, yangın tüpünün önüne park yasaktır gibi kurallar sıklıkla oluyor. 
  • Ehliyet alma kuralları her eyalete göre değişiyor. D.C.'de Türkiye'deki ehliyetinizi 1 yıl kullanabiliyorsunuz ancak uluslarası kullanım belgesi tarzında bir belgeyi Türkiye'deyken almanız gerekiyormuş. En iyisi Amerikan ehliyeti almak. 25 soruluk ehliyet sınavına girerek vize tarihiniz boyunca geçerli olacak geçici bir Amerikan ehliyeti alınabiliyor. Sigortayı da ehliyetinizin üzerine yaptırıyorsunuz. Eğer arabayı sizinle beraber kullanacak başka birileri de varsa onların da ayrıca sigorta yaptırması gerekiyor.
  • Araba alma konusuna gelince, geçici süre gelenler genelde ikinci el araba alıyor, burada piyasası çok yaygın, araba fiyatları Türkiye'ye nispeten ucuz, benzin fiyatları da hakeza. Araba alırken kaç milde olduğuna dikkat etmek gerekiyor. 70-80 bin mil arasında ortalama bir arabayı 5-6-bin dolara bulabilirsiniz. Burada arabasız yaşam pek de mümkün değil, herkesin arabası var ve toplu taşıma çok gelişmiş değil. Sanırım toplu taşımanın tek yaygın olduğu yer metro ağlarıyla dolu New York şehri. Orada da yoğun trafikten ve yüksek park ücretlerinden dolayı araba kullanmak oldukça zor, toplu taşıma sağlıksız da olsa gerekli. Arabayı alırken inspection'a götürerek sağlamlığını kontrol ettiriyorsunuz. Masraflardan ve prosedürden bahsetmek gerekirse plakasız araba kullanılmıyor ve satın alır almaz DMV'ye giderek plaka almanız gerekiyor. D.C'de plaka (title) $305. Arabanın 2 yıllık kaydı  $144. Sigortalar türüne ve kaç yıllık şoför olduğunuza göre değişiyor ama ucuz bir sigorta aylık  $140 diyebiliriz tabı eğer ehliyeti yeni aldıysanız. Benzin ise en kaliteli türden doldurursanız deponuzu  $40'a doldurabilirsiniz. Ortalama şehir içinde aylık 2-2.5 defa depoyu fullemek gerekir. Bu arada burada benzininizi petrol ofislerinde kendiniz dolduruyorsunuz. 2 yıllık inspection ücreti ise $35. Ayrıca arabayı ters park etmek, yanlış yere park etmek, trafikteki hatalarınızdan dolayı polise yaklanmaktan falan da cezalar yerseniz, ya da arabanın bir yeri bozulursa akü biterse, tekerlek patlarsa vs. ekstra masraflar çıkabilir. Ancak her halükarda New York dışında araba almanız gerekecektir. Bisiklet kullanmak pek de yaygın değil çünkü mesafeler uzak, yokuşlar yorucu, arabalar yaygın, hava koşulları çok da elverişli değil, bisiklet kiralamak pahalı ve park edecek yerler de sık değil. 
  • DMV adres kaydı yaptırmanız gerekiyor araba aldıktan sonra. Ev değiştirdikten sonra da ücretle adres bildirimi yapmanız gerekiyor.
  • Market alışverişlerine gelirsek öncelikle şunu söyleyelim: burada her yerde market, bakkal gibi yerler yok. Ekmek dahi alamazsınız, almak isteseniz de Hispanik bakkallarında satılan son kullanma tarihi geçmiş pahalı ekmekleri almak içinize sinmeyecektir.🙈 Markete dahi arabanızla gitmelisiniz. Londra'daki gibi ya da İstanbul'daki gibi pazar arabamı alıyım çıkıyım pazara gideyim, 'yok evimin altındaki Tesco'ya gideyim ekmek alayım' mantığı buraya çok uygun olmayacaktır. Biz genelde alışverişlerimizi evimize yakın olan Walmart'tan yapıyoruz. Eşim benzer olduğunu iddia etse de ben Amerika'yı İngiltere'ye nispeten çok daha pahalı buldum. Aslında başka bir yazımda da İngiltere ve Amerika arasındaki farklardan bahsetsem faydalı olabilir. 
  • Biz iki katlı bir apartmanda bir daire kiraladık. Ancak genel olarak iki katlı, garajı olan veya bahçesinin önünde park yeri olan American dream'in bir parçası olan müstakil evler çok yaygın. Ara ara apartmanlar da bulunuyor. Bazı şirketler apartmanları satın alıyorlar ve kendileri kiraya veriyorlar. Bu sistem ülkede çok yaygın. DC'de evler klasik iki katlı tuğla İngiliz evlerini andırıyor. Ancak tabi Victorian tarzda değil de daha kare ve dikdörtgen şekilde yapılara denk geliyoruz. Bir de Amerikan kaplama dediğimiz filmlerde de sıkça görülen bir yapı var. Arazi bol olduğu için yüksek binalara pek sık rastlanmıyor ve çoğu yer sadece yerleşim yeri olarak yapılmış market bile olmayabilir. 
  • Turistik olarak nereler gezilebilirden bahsetmek gerekirse, en çok malzemenin olduğu şehir New York diyebilirim. Onun dışında Washington DC, Philadelphia, Miami, San Francisco Los Angelesö Las Vegas, Teksas, Chicago gezilecek şehir ve eyaletlerin başında gelir. Ancak dolu dolu gezilecek pek bir yer olduğunu söyleyemem. Çünkü zaten Amerika köklü tarihi olan bir yer değil. Hepimizin malumu olduğu üzere yeni bir kıta ve her yer birbirine uzak. Akademide iyi olduğu ve pek çok üniversiteye ev sahipliği yaptığı için biz üniversite kampüsleri turunu gezilerimizde ön plana alıyoruz. 
  • Buradaki halktan biraz bahsedecek olursak çok bireysel bir hayat olduğunu söyleyebilirim. Kapitalist ülkenin bireyci insanları diyorum ben. Bu tabirin Amerika'daki hayatı en güzel şekilde özetlediğini söyleyebilirim. 'Who cares' (kimin umrunda) Amerikalıların milli sloganı diyebiliriz. Kimisi Pan Amerikan (sahte) gülüşleriyle uzaktan uzağa selam verir, ancak samimi bir millet değiller, hatta Amerikanlar tek bir millet de değiller. Zencisi, beyazı, göçmeni ile pek çok halkın beraber yaşadığı bir yer. Vasıfsız çalışanların çok kaba olduğuna şahit olduk. Bunun nedenini de şu şekilde açıklıyorlar: ülkede eğitimin yüksek ücretli olmasından dolayı düşük sosyoekonomik sınıftan gelenlerin okumadığını ve vasıfsız işlerde çalıştıklarını bu nedenle de böyle insanlarla karşılaştığımızı söylüyorlar. Türkiye örneğine bakarsak bizde gençlerin çoğu üniversite mezunu ve işsizlikten dolayı vasıfsız işlerde de çalışabiliyorlar, o yüzden her alanda eğitimli kişilere rastalayabiliyoruz. Bence bunun dışında insanların da nezaket önem vermediğini düşünüyorum, kimseyi umursamıyorlar. Bir devlet dairesine gittiğinizde, evrak işleriyle uğraştığınızda size yapılan muamele hoş olmayabiliyor. Özellikle samimi olsun olmasın İngilizlerin kibarlığından sonra buranın insanlarını çok kaba bulduğumu söyleyebilirim, her bölge aynı olmayabilir tabi. Bir de açık yüreklilikle burada çok sayıda akıl sağlığı yerinde olmayan insan olduğunu görüyoruz. Sokaklarda kendi kendine konuşan, anormal hareketlerde bulunan, yanınıza gelip anlamsız şeyler söyleyen insanlarla sıklıkla karşılaşıyorsunuz. Evsizler çok sayıda. Bunun yanında saygısız ve düşüncesiz insanların da çok sayıda olduğunu görebilirsiniz özellikle de New York gibi kozmopolitan bir şehirde. Müziği açıp yüksek sesle dinleyen, gece vakti insanları uyutmayan, rahatsız eden insanlar çok fazla. New York ve Washington DC karşılaştırması yaptığım bir yazı da yazabilirim. Çünkü iki şehir birbirinden çok farklı. Vatandaş olmadığınız sürece her ülkede olduğu gibi burada da zorluklar çekiyorsunuz. Çalışma izninden ülkede alabileceğiniz hizmetlere kadar her şeyi etkiliyor doğal olarak. 
  • Sağlık sisteminin de kapitalizmden nasibini aldığını görüyoruz. Sağlık hizmetleri oldukça pahalı. Bir dolgu için $1000-$1500 gibi rakamlar duyuyoruz. Hastaneye sadece muayeneye gidip ya da acile gidip sağlık sigortaları bir kısmını ödediği halde $1300 ödeyen arkadaşlarımız oluyor. Bu ülke vatandaşlarının bile sağlığını kaybedince borca girdiğini ve bu nedenle evsiz kalan, batan pek çok insan olduğunu duyuyoruz. Bunun yanında düşük gelirli aileler için ücretsiz sağlık sigortaları da oluyor. 
  • Affordable house denilen düşük gelirli aileler için apartmanlarda açılan dairelerden de bahsedenim. Mesela normalde kirası $2000 olan bir apartman dairesini düşük gelirli olduğunu kanıtlayan ailelere $1500'a verebiliyorlar. Bu evlere önceden başvuru yapıp bekliyorsunuz. Tam olarak nasıl yapıldığını bilmiyorum ancak internetten bulunabilir. 
  • Okul kayıtları yaptırırken benim okulum immunization proof istemişti. Bunun için Türkiye'deyken çok uğraşmıştım.  Benim üniversitem New York eyaleti kuralları gereği kızamık, kabakulak ve kızamıkçık aşıları ile menenjit aşısı yapmamı istedi. KKK (measles, rubella,) aşılarını yaptırmak yerine antikor testi yaptırdım, çok şükür pozitif çıktılar ve gidip bir menenjit aşısı oldum. Ülkeye girdikten sonra bir ISSSlere uğrayıp imza veriyorsunuz. International student ofisler artık muhatabınız oluyor. 
  • SSN almak eğer çalışma izniniz varsa ve bir iş teklifi aldıysanız gerekiyor. Okuldan SSN verification form aldıktan sonra 1 ay içinde bir SSN ofisine başvurmanız gerekiyor. Telefonla randevu alıp gidiyorsunuz. Yanınızda pasaport, I-20, Job offer letter ve SSN verification formu götürmeniz gerek. ben I-94 da götürdüm ama istemediler. Daha sonra işlemleriniz tamamlanınca eve posta bekliyorsunuz. Postayla 3-5 gün içinde geliyor SSN cartınız. Aldığınız cartla birlikte HR partnerinize ve HR ofisine yazıyorsunuz size gönderdikleri linkten dosyaları doldurup gerekli belgeleri yüklüyorsunuz. Onaylandığında appointment letterınız geliyor e-maille. Bundan sonrası da ilk maaşınız için beklemek. 
Welcome to America!











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder