ENDÜLÜS الأندلس: Medeniyetin beşiği

Outline

Endülüs (Genel)
İşbiliye (Sevilla)
Kurtuba (Cordoba)
Gırnata (Granada)
Malaga

Medeniyet denilince akla ilk gelen yerdir Endülüs. Günümüzde İspanya'nın özerk bir bölgesi iken, aslında İberya'da kurulan köklü bir tarihtir. 711 yılında Tarık b. Ziyad'ın savaşta ricat olmaması için kendi gemilerini yaktırıp fethettiği bu topraklarda dünyada görülmemiş bir medeniyet kurulmuş. Nitekim Türkçe'deki gemileri yakmak deyimi de buradan gelir. En parlak dönemini ise Endülüs Emevileri döneminde yaşamışlar. Kurtuba, Bağdat ve Kahire'den sonra dünyada 3. önemli bilim merkezi haline gelmiş. Hatta Avrupa bilim ve sanatının bazı temelleri de o dönemde atılıyor. O dönemde Avrupa'da sadece papazlar ve liderler okuma yazma bilirken, Endülüs toplumunun neredeyse hepsi okuma yazma biliyormuş. Şehircilikte dönemini aşan Endülüs, ''convivencia'' adıyla Müslüman, Hristiyan ve Musevilerin bir arada yaşayabileceğinin simgesi olur. Hatta Sefarad Yahudileri (Endülüs'ten Osmanlı'ya sığınan yahudiler), yahudilerin altın çağı/ Golden age of Jews olarak bilinen dönemi yaşamışlar. 1492'de ise iç karışıklıklar yüzünden Arapların hakimiyetinden ayrılan topraklarda Müslümanların varlığı Moriskoların(zorla Hristiyan olan dışarda Hristiyan gibi davranıp, evde İslami hayatına devam edenler) 1609 yılında İspanya'dan sınır dışı edilmesiyle tamamen son buluyor.
Yaklaşık 8 asırlık Endülüs medeniyeti insanlığın, görgünün, adabın, kültürün, bilimin, sanatın beşiğiydi. İbni Tufeyl (Abentofail), İbni Bacce (Avenpace), İbni Rüşd (Averroes), İbni Arabi, İbni Cubeyr, ibni Meserre, El Kurtubi, meşhur mütefekkirlerdendi. Yahudi alimi İbn Meymun da bunlardan biridir. Endülüs aynı zamanda, Abbas Kasım İbn Firnas, Cabir b. Eflah, Zerkali ve daha birçok bilim adamının yetiştiği medeniyettir. Endülüslüler, astronomi, tıp, fizik, kimya, matematik, geometri, felsefe, tefsir gibi pek çok alanda çağını ve ötesini geride bırakmışlardı. Mesela İbn Firnas ilk basit uçağı yapmayı başarmıştı hem de Wright Kardeşler'den önce. Astronom İbn Eflah Batlamyus'un eseri El Mescid'teki yanlışları düzelten bir kitabı var. İbn Tufeyl hekim, hukukçu ve filozoftu. İbn Rüşd Aristo'nun eserlerini Yunanca'dan Arapça'ya tercüme etmişti, daha sonra Avrupa bu kitapları Arapça'dan Latinceye çevirerek kullanmaya başladı.

Tercüme faaliyetlerinden dolayı Arapça'dan pek çok dile kelimeler geçmiştir. John Taylor Orta Çağ'da Arapça'dan Avrupa dillerine geçen kelimeleri listeleyen bir kitap yazmış hatta. Taylor kitabında İngilizce'ye, İspanyolca'ya, Portekizce'ye geçen 2-3 biner kelimeden bahseder. İngilizce'ye geçenlere bazı örnekler: lemon, alcohol, fellah, coffee, alkali, sugar. Hatta bir örnekle Arapça'dan hangi dillere geçtiğini görebiliriz. Ben sukker kelimesini seçtim. Maşallah Arapça'nın da girmediği dil kalmamış:)


Arapça: سكر
Türkçe: şeker
Farsça: شكر
İngilizce :sugar
Almanca: zucker
Fransızca: sucre
Flemenkçe: suiker
Arnavutça: sheqer
İrlandaca: siúkra
İspanyolca: azúkar
Katalanca: sucre
Kürtçe: şekire
Latince: sugar
İtalyanca: zucchero
Danca(Danimarka) : sukker
Norveççe: sukker
Boşnakça: šećer
Luksemburgça: zucker
Avrupa yüzyıllarca, İslam medeniyetinin içinden teşekkül eden bu kitapları üniversitelerinde okuttu. Pek çok alimi örnek alarak kendi medeniyetini kurduğunı öğreniyoruz. O dönemde Hristiyanlar, Müslümanları taklit ediyorlar, Müslümanlar gibi giyinip onlar giyip yaşıyorlarmış. Avrupalı krallar da memur ve müşavirlerini Müslümanlar arasından seçiyorlarmış. Kurtuba'da kurulan, Arapça kitaplarımızdan okuduğumuz külliyeli üniversite, yani cami, kütüphane, üniversite ve yurtları beraberinde bulunduran yapı olan Kurtuba Külliyesi; Kahire'deki El Ezher, Bağdat'taki Nizamiye Medreselerinden başarı olarak hemen sonra geliyordu. Günlük hayatta 6 dil kullanılmaktaydı: Endülüs Arapçası, Roma lehçesi/İspanyolca, Klasik Arapça, İbranice, Latince, Berberice.

Ancak 8 yüzyıl hüküm süren Müslümanlar iç sorunlarıyla uğraşmaya başlayıp da Hristiyanların bölgeyi ele geçirmesiyle, Müslümanlar ve Yahudiler önce katliama maruz kalmış, sonrasında bölgede kalanlar türlü işkencelere maruz kalıp din değiştirmeye zorlanmış ve en sonunda kovulmuşlar, koskoca medeniyetin eserleri yakılmış, yapıtları yıkılmış. Kovulan Müslüman ve Yahudiler Osmanlı'ya sığınmış.

Döneminin en önemli kütüphanelerinden biri olan Gırnata'daki 1 milyon cilt kitap Babur Ramle meydanında yakılmıştı. Bu konuda ünlü Fransız fizikçi Pierre Curie şöyle diyor: ''Müslüman Endülüs'ten bize 30 kitap kaldı, atomu parçalayabildik. Şayet yakılan 1 milyon kitabın yarısı kalsaydı çoktan uzayda galaksiler arasında geziyor olacaktık.''

Pakistanlı şair Muhammed İkbal ise Endülüs gezisi sırasında şu beyiti söyler:

"Ne hayret vericiydi o Müslümanların devri;
Medeniyetleri inanılması güç bir efsane gibiydi."

Endülüs düşerken Gırnata Sultanlığı 2. Bayezid'ten ordu göndermesi için yardım ister. 2.Bayezid çeşitli nedenlerden dolayı ordu gönderemez, bunun üzerine Endülüslü ünlü şair Ebu'l Beka 2.Bayezid'e bir mersiye yazar. Orjinal halinin Arapçası ve Türkçe tercümesi linktedir. O şiirden bir kısım:

''Her faciaya teselli bulunur belki
Ama unutulmaz İslam’ın uğradığı bela cihanda
Öyle bir felakete uğradık ki Endülüs’te biz
Üstümüze düştü sanki Sehlan ve Uhud dağları
Nazar değdi İslam’a Endülüs’te
Bela üstüne bela yağdı, yağmur gibi
O güzelim şehirlerin üstüne…''

Şu anda İslam medeniyetinin bilime olan müthiş katkısı yokmuş ve bilimi Batı icat etmiş gibi bir anlayışı benimseyen Batı yavaş yavaş kafasını kumdan çıkarmaya başlamış. 2010 yılında London Science Museum'da İslam medeniyetinden 1001 icat sergisi açmışlar. Aynı sergi İstanbul'da da açılmış. Bununla ilgili olarak çekilmiş filmler de mevcut hatta. Hem İngilizcesini hem Arapçasını üzerine tıklayarak izleyebilirsiniz. Çok eğlenceli videolar. Endülüslü alimleri daha ayrıntılı okuyabileceğiniz makaleler de ekliyorum.

1258'de Moğolların Doğu'da ve Bağdat'ta yaptıkları tahribat ve Endülüs'ün kaybı Müslümanların belini bükmüş ve ekonomik ve kültürel duraksamanın başlangıcı olmuş. -Ancak bu, şu anda yaşanan zillete ve rehavete bahane oluşturamaz tabi.- Reconquista (İspyanyolların "yeniden fetih" dedikleri istila hareketleri) sırasında Hristiyan işgalciler üstün bir medeniyetle karşılaşırlar. Roger Garaudy’nin bu medeniyete dair şöyle bir sözü var: "Batı, hikmeti kaybettiği için gayesini de kaybetmiştir. Dengeli ve ideal medeniyetin numunesi Endülüs Medeniyeti olmuştur."

Endülüs'ün düşüşü üzerine eşimin Tweet silsilesini de burada bulabilirsiniz.

A- İşbiliye/Sevilla

Tatlı evleriyle, uzun, kalabalık ve hareketli caddeleriyle, festivalleri, şenliklerle durmak bilmeyen hayatıyla sevimli bir liman kentidir Sevilla. Bu nedenle sokaklarında gezmeyi bile seversiniz. Bisiklet kiralayarak sahilinde tur atabilir, Rabbimizin yarattığı güzelliklerin tadını çıkararak şükredebilirsiniz. Tatlı yemek istediğinizde her an bir Churros ve Bunuelos satan bir yer bulabilirsiniz. Ee tabi bu İspanyollar ne yermiş ne içermiş ne giyermiş ne alırmış derseniz büyük Avm'sine de girebilirsiniz. Her fırsatı fiestaya çeviren İspanyollar türlü türlü şenlikler düzenliyorlar. 2 gece kaldığımız Sevilla'da ikisinde de şenliklere denk geldik. Şenliklerde masal kahramanları, sevdikleri liderler kostümlerle  tahtlar üzerinde götürülüyorlar ve halka şeker dağıtıyorlardı. İnsanlar da büyük bir sevinçle bu şekerleri topluyorlardı.

Ayrıca klasik müzikle, operayla  ilgilenenler varsa Mozart'ın Don Juan, Don Giovanni ve Figoro'nun Düğünü, Rossini'nin Sevil Berber'i, Beethoven'ın Fidelio'su, Carmen'in Bizet'i burada geçiyormuş. Cervantes de Don Kişot'u Sevilla Hapishanesi'nde yazmış.

 




Sahilinde bir bisiklet turu atmalı Vikinglere karşı:) Vicky the Viking




1-Real Alcazar of Seville/ Royal Alcazar

Endülüs Araplarına hayran olan bir İspanyol kralı Elhamra sarayından etkilenerek yaptırıyor burayı. Elhamra'ya benzetmeye çalıştığı mağribi süslemeler, oymalar, seramik süslemeler ve bahçe uslubundan da belli oluyor. Arapça beyitleri ve İslami yazıları da görebiliyorsunuz. Özene bezene çok güzel bir bahçe yapmışlar. Ayrıca Kraliçe 1. İsabel, Kristof Kolomb ve arkadaşlarını bu sarayda ağırlarmış. Bu arada Elcazar Arapça'daki kasr yani saray demek. Giriş ücreti ise 9,5 Euro.



2-Plaza de Espana

1929 yılında Expo (exposition/ Dünya Fuarı) için yapılan ve hala devlet işleri için kullanılan, göze hitap etmekte başarılı bir yapı. İçerisinde su kanalı, minik bir köprüsü, çok geniş bir bahçesi ve fıskiyelerle dolu küçük bir havuzu var. Tam dinlenmelik, rahatlamalık bir yer. Girişi ücretsiz.



Portakal Ağaçları

Kaldırımlarda, caddelerde, bahçelerde, saraylarda her yerde olan portakal ve mandalina ağaçlarının hikayesi de varmış. Bir rivayete göre, son Müslüman kralı şair Al Muğtamid bir köylü kızına aşık olur. Kız bir gün ben Gırnata'ya gitmek istiyorum, burada hiç kar yok demiş. Kral da her yere portakal ve mandalina ağaçları diktirmiş. Çünkü ağaçların beyaz çiçekleri dökülünce kar yağmış gibi duruyormuş.



3-Museo de Bellas Artes de Sevilla



Sevilla'da bir güzel sanatlar müzesi. Vakit varsa gidilebilir.

4-Sevilla Katedrali

Sevilla'daki en önemli eser camisi iken, kiliseye çevrilmiş. İspanya'nın ünlü gotik kilisesine kral ve devlet adamlarının yanında Kristof Kolomb da gömülmüş.



B-Kurtuba/Cordoba

Kurtuba, Avrupa'da ilk üniversitesi olan ve ilk ışıklandırılan şehir. 800 bin nüfusuyla dünyanın en büyük şehirlerinden biriydi. Şehirde 500 cami, 300 hamam, 70 halk kütüphanesi, her bir kitaplığında 600 bin kitap, 60 saray ve 17 üniversite vardı.

1-Cordoba Mezquita/Kurtuba Camii

Endülüs Emevileri'nin Kurtuba'da yaptığı 600 camiden en ihtişamlısıydı. Günümüze kadar gelen tek camiydi de. O da kardinallerin isteğiyle kiliseye çevrilmişti. Dünyada en fazla sütüna sahip olan mabed özelliği taşıyor. Duvarlarında kufi yazılar bulunuyor. En belirgin özelliği kubbe şeklindeki çift katlı kırmızı beyaz mermerden kemerleri olması. Oymalı mermer mihrabı ve minberi oldukça güzel görünüyor. Onun dışında kilise ögeleri de bol bol bulunuyor. Heykeller, gotik mimari uslubu, tablolar bu ögelerden. Camide namaz kılmak yasak, teşebbüs eden biri olursa görevliler hemen müdahale ediyor. Daha önceden camide namaz kılanlar tutuklanmış.



Müslümanların sayısı artıp cami yetersiz kalmaya başlayınca genişletilmiş. Düşünüyorum da caminin yetmemesi durumunu, demek ki Müslümanlar camiyi aktif kullanıyorlarmış. Şimdi ise cami cemaatinin birkaç safını bile dolduramıyoruz.


2-Al Cazar de Los Reyes Cristianos /Hristiyan Kralların Sarayı

Kral 11. Alfonso tarafından yaptırılan sarayın içinde Arap hamamları, Roma mozaikleri,3. yy'dan kalma mermer mezarlar var. Mağrib halifesi Boadil de burada tutsak edilmiş.





Kolomb yapacağı uzun deniz yolculuğu için Kraliçe İsabel ve Kral Fernando'dan burada para istemiş. O anı simgeleyen anıt da burada bulunuyor.

































3-Torre de La Calahorra Museo Vivo de al Andalus




Bence tüm gezinin en orjinal müzesiydi. Müze Endülüs dönemini anlatıyor. Mesela fotoğraftaki kısımda bir düğmeye basarak alimlerin ve kralın konuşmasını dinleyebiliyorsunuz. Kimin sırası geldiyse ışık sadece onun üzerine düşüyor. Kurtuba Camii'nin de maketini yaptıkları müzede tek tek içindeki bölümleri anlatıyor tabi İngilizce olarak. Hatta İngilizce bulduğumuzda  Biz bu müzeye girdiğimizde bayağı şaşırmıştık. Hem giriş ücreti de azdı, öğrenci indiriminden de yararlandık, kulaklıklar ücretsiz verilmişti ve İngilizce anlatılıyordu. Bütün bu olanlar İspanya'nın mantığına tersti:)


Soldan sağa Yahudi alimi İbni Meymun, Müslüman alimler İbni Rüşd ve İbni Arabi, ve Hristiyan kral.


Calahorra Tower



4-Murrabataen Mascid


Parkın ortasında ağaçların arasına saklanmış bir mescid bulduk. İçeri girdiğimde kadınlar başka bir ülkeden Müslümanların gelmiş olmasına o kadar sevindiler ki, hele de bir Türk olarak Arapça konuştuğumu duyduklarında. Burada yaşayan Magribiler sayıları az da olsa mescidi dolduruyorlar, ne olursa olsun boş bırakmak istemiyorlar.


C- Gırnata / Granada

1-Alhambra

Saray ismini Arapça'da kırmızı demek olan hamra'dan almış, sarayın duvarlarının kırmızı tuğladan yapıldığı için. İslam sanat eserinin zirvesi, Endülüs'ün incisi El Hamra'yı tabiki orjinal haliyle göremedik. Hristiyan krallar birazını yıkarak, birazını kendi eserleriyle değiştirerek yapıyı bozmuşlar. Ona rağmen hala eşsiz güzelliğini muhafaza ediyor. Pek çok avlusu, odası, yeşil alanı, fıskiyeli havuzları, çeşmeleri, bahçeleri bulunuyor.

Grift yapısı, zarif süslemeleri, çevreye uyumu, geometrik şekilleri, çinileri, mimari harikalığı, mekanın su ve yeşilliklerle harmonisi insanı etkiliyor. Hele de ışık oyunları ve geometri, mimarideki deha insanı etkiliyor. Bu güzelliği İspanya büyükelçiliği sırasında ziyaret eden Yahya Kemal de şöyle anlatıyor:

''Elhamra'ya basit bir dış kapıdan giriliyor. Girerken hârikulâde bir mekân içine girileceğinin farkına bile varılmıyor. Girdikten sonra bir alemden başka bir aleme geçmiş, sanki bir rüyanın ortasına düşmüş gibi gözlerimi kapadım ve açtım, öylesine bir hayret içindeydim. Bu şaşkınlık daireden daireye geçtikçe arttı. Nazar değmemiş bir beyazlık içinde, sülüs bir yazı sarmaşığı gülümseyen bir güzellikle bütün duvarları sarmış; nakışın ve oymanın hudutsuz oyunları, tavanların derinliklerine kadar her tarafı örtmüş, ama her taraf yine de bembeyaz görünüyor.''

Sarayın pek çok bölümünü yakıp yıkmalarına rağmen ne kadar güzel olduğunu görünce, insan orjinal halini çok merak ediyor. Sarayın her yerine oyma ile yazılmış لا غالبة إلا الله /Allah'tan başka ilah yoktur yazısı Allah'ın şanını zikrederek her yerde bulunuyor. Hatta pek çok yakılmaya rağmen en çok ayakta kalabilmiş yerlerden. Allah'ın adının bu kadar çok zikredildiği başka bir saray da bulunmuyor. Bu muhteşem saray uzun yıllar kadrini bilmeyenlerin elinde olduğu için terk ediliyor, evsizlerin, dilencilerin barınağı oluyor, sarayın bahçesine gecekondular yapılıyor. Mexuar adındaki idari bölümü ise ahır olarak kullanılıyor. Sarayın yıkılan kısımlarında hala neler olduğu bilinmemekte. Daha sonradan turistler tarafından ilgi çektiğini gören İspanyollar değerini bilmedikleri sarayı ticarete döküyorlar. Şimdilerde akın akın turist geliyor.



Puerta de Las Granadas girişinden saraya doğru giderken 1. Yusuf'un yaptırdığı bir kule olan Puerta de la Justica bulunuyor. İki sembol bulunduruyor. Birinci sembol anahtar, Allah'ın kapıları açan Fettah olduğunun simgesi, ikinci sembol olan 5 parmak da İslam'ın 5 şartının simgesi.



Nasrid sarayı: En güzel yerlerinden. Oluktan akan suyuyla, etrafındaki yeşiliyle huzur veriyor.


Alcazaba Kalesi: Askeri bir yapı ve buranın en eski yapısı.
Abencerrajes Salonu: Kışın resmi tören ve önemli konukların ağırlanması için kullanılırmış. Tavanı pal peteği şeklinde bir işlemeyle kaplı.
5.Carlos Sarayı Patio Avlusu:


Arslanlı Avlu/Patio de los Leones: Fıskiyeli havuzun altında her birinin ağzından sular fışkıran 12 arslan bulunuyor. Granada'nın en parlak döneminde yapılmış. Avlu, geometrinin altın oran hesaplarına, İslam sanatının kompleks geometrik desenlerine uygun bir biçimde yapılmış.
Cennetul Arifin/ Generalife: Mimarın bahçesi anlamına geliyor. Yazlık olarak yapılmış.Doğa, yeşil, kuş sesleri rahatlamaya yetiyor.

Biletlerinizi önceden hatta bayağı önceden sitesinden almanız gerekiyor. Ücreti 15 Euro. Audio guide kulaklıklarsa 6 Euro. Hiçbir yerde yazı olmadığı için, bir kaynaktan okumadan ya da dinlemeden gezmek anlamsız olur. Kulaklık almak yerine internetten de her yeri rahatlıkla okuyabilirsiniz. Hem de daha detaylı ve daha doğru bilgiye ulaşabilirsiniz. Bir de C3 otobüsleriyle biletlerin çıktısını almak için saraya çıkarsanız daha iyi olur. Yoksa ulaşmak için bayağı yokuş çıkmanız gerekiyor. Tabi daha öncesinde şehir merkezinde de yazdırabilirsiniz biletlerinizi.

Sarayın arkasındaki dağa giden yolda 1492 yılında Beni Ahmer Devleti'nin son hükümdarı olan Ebu Abdullah, Gırnata'yı Hristiyanlarabırakmak zorunda kalıp giderken hüzünle bakıp gözleri yaşla dolar. Annesi Ayşe hanım tarihte meşhur şu sözünü söyler: ''Ağla oğlum ağla. Seni doğuracağıma taş doğursaydım. Bir erkek gibi savunmadığın yerlerin karşısında şimdi kadın gibi ağla.''

2- Grand Mosque of Granada/ Mezquita Mayor de Granada

Müslümanların Endülüs tarihinden silinmesinin ardından yaklaşık 500 yıl sonra 2003 yılında Endülüs'te açılan ilk mescit. Yapımı için izin alınırken İspanyollar 'Siz Endülüs'ü tekrar mı diriltmeye çalışıyorsunuz'' diyerek açılmasına başta izin vermemişler. Zengin Arap ülkelerinin kralları bu camiyi yapmak için 22 yıl boyunca izin almak için uğraşmışlar. En sonunda Müslümanlar bu camiyi kullanabilmişler. Granada sakinleri tarafından Müslümanların çektiği sıkıntıları anlatan bir sunum da burda.



3-Albaicin

Eski Müslüman, yeni Yahudi mahallesi. Dar sokakları, şirin evleri ve El Hamra manzarasıyla yürüyerek tadını çıkarmalık bir yer. Hatta Albaicin sokaklarında benim yaşadığım gibi arkadaşlarınızla karşılaşabilirsiniz:)



4- La Madraza

Asıl ismi  Yusufiye Medresesi. Zamanında girişinde şadırvan ve mescid, üst katında ise Arap talebelerinin yatakhaneleri varmış. 11.yy'da ortasından su geçen bir evmiş.



5- Corral del Carbon/Coal House 

Şu anda Elhamra biletlerinin alındığı bir yer olarak kullanılan yapı 14.yy civarında inşa edilmiş ve tüccarların konakladığı han ve ortasındaki avlu da kömür ve benzeri ürünlerin de toptan satış için kullanıldığı yermiş. Ortaçağ'da da eğlence yeri olarak kullanılmış.



6-Arap Hamamları / Al Banuelo

Girişi  ücretsiz ola hamamlar çok esi olduğu için pek izi  kalmamış.  Suyun ateşle ısındığı yeri ve üç seviye hamamı gösteriyor.



7- Inquision Exhibition 

Yahudiler Hristiyanlarin Endülüse gelmesinden sonra kendilerine yaptıkları işkenceleri anlatan bir müze yapmışlar. Müzede iskence aletlerini gösteriyor ve kendilerine neler yapildigini engizisyon mahkemelerinden neler cektiklerini anlatiyorlar. Bu muzeyi acmalarina ispanya nasil izin vermistik diye dusunduk tabi. Yahudilerin dunyada ne kadar nufuzlu ve zengin olduklarini dusununce cevabimizi bulmus olduk.



D- Malaga

Gezilecek tarihi bir mekan olmadığından sahilde vakit geçirmek, bisiklet sürmek en iyisidir. Arzu edenler Picasso Müzesi'ne de gidebilir. Bir Picasso Müzesi de Barcelona'da bulunuyor.



Bir Endülüs şarkısıyla yazımızı sonlandıralım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder